Anoreksiya Nervoza
Anoreksiya nervoza bir yeme bozukluğudur. Hastanın aşırı derecede bozulmuş bir beden algısı (örn. kendini şişman görme) vardır. Vücut görünümü ile ilgili endişeler ve şişmanlamaya dair patolojik korkular kötü bir beslenme düzenine neden olur. Böylece hasta, olması gereken kilonun %85’i veya daha azına sahip olur.
Anoreksiya nevroza nedir?
Anoreksiyanın kelime anlamı “iştah kaybı” olsa da, hastalar açlık hissetmeye devam ederler. Ancak bunu görmezden gelir veya buna direnirler. Hatta yemek yediklerine dair yakınlarına yalan söyleyebilirler.
Hastalığın gelişmesinde fiziksel, genetik, duygusal ve kültürel nedenler vardır. 12-35 yaş arası kadınlarda sık görülür. Bunun yanında, düşük benlik saygısı olan, kendilerini ve bedenlerini acımasızca eleştirmeye eğilimli, mükemmeliyetçi yapıdaki kişilerde görülür. Bu özellikler kilo alma korkusu ile birleştiğinde hasta kendine karşı daha acımasız olmaya başlar ve yıkıcı bir yeme düzeni geliştirir. Hastalığın ilk aşamalarında genellikle bir sorunları olmadığı kanısındadırlar.
Anoreksiya nevroza belirtileri nelerdir?
Aşırı kilo kaybı, kötü beslenme, unutkanlık, dikkat eksikliği, kafa karışıklığı, yorgunluk, ilgisizlik, asabiyet, kolay kırılan tırnaklar, saç dökülmesi, kuru cilt, soğuk el ve ayaklar, adet görmeme, kabızlık, nabız ve solunumda yavaşlama, kanda potasyum, kalsiyum, magnezyum düzeyinde düşüş ve kemik zayıflaması görülmektedir.
Anoreksiya nevroza genetik midir?
%50-80 oranında genetik geçiş görülür. Bunun yanında çevresel faktörler ve kişilik yapılanması da risk faktörleri haline gelebilir. Bozulmuş beden algısı nedeniyle kişi kilo almaktan korkar, kendisine açlık durumunu dayatır. Bu bir nevi kendini cezalandırma veya kendini kontrol çabası olarak yorumlanabilir. Suçluluk, öfke, kontrol kaybı, olumsuz kendilik imajı vb. duygusal çatışmalar fiziksel bir dışavuruma sebep olur.
Erkeklerde anoreksiya nevroza
Erkeklerde anoreksiya nevroza hakkında oldukça az sayıda araştırma vardır. Bunun nedeni görülme olasılığının kadınlardan yaklaşık 10 kat daha az olmasıdır. Erkeklerin bu hastalığı geliştirebilmesi için fiziksel, duygusal, genetik ve çevresel faktörlerin daha güçlü olması gerektiği düşünülmektedir. Çünkü kültürel dayatma kadınlardaki kadar fazla değildir.
Birinci dünya savaşı sonrası başlayan, medyada zayıflığı övme veya kiloyu yargılama eğilimi yeme bozukluklarının görülme oranını artırmıştır. O dönemlerde resimlerde kullanılan modeller genelde hafif şişman kadın ve erkeklerdi. Demek moda değişikliği 1. Dünya Savaşından sonra etkili olmaya başladı.
19. Yüzyıla kadar yeme bozukluğu bir psikiyatrik hastalık olarak görülmüyordu. Araştırmalar, 1945 yılından sonra doğan kadın ve erkeklerde anoreksiya nevroza oranın görülme oranının arttığını göstermektedir. Ancak son 10 yılda ölüm oranının %5’ten %10’a yükselmesiyle dikkatleri üzerine çekmiştir.
Anoreksiya nevroza tedavisi
Anoreksiya nevroza tedavisi zorlu geçen hastalıklardandır. İlk hedef hastanın kilosunu olması gereken düzeylere çekmektir. Hastalık ile birlikte ortaya çıkan metabolik bozulmalara müdahale edilir. Bir beslenme programı hazırlanan hasta yakından takip edilir. Psikoterapi ile desteklenen tedavi süreci olumlu yönde ilerlemektedir. Gerekli görülürse hasta antidepresan kullanabilir.
Anoreksiya nevroza tedavisi ne kadar sürer?
Tedavisi zor ve uzun sürer, yaşam süresi boyunca ara ara alevlenebilir. Tedavi ile hastaların yaklaşık %50 oranında tamamen iyileştiği görülmüştür. Ancak tedavi edilmediği taktirde %20 oranında kronikleştiği de düşünülmektedir.
Anoreksiya nevroza tedavisida ölüm oranı nedir?
Psikiyatrik hastalıklar arasında en yüksek ölüm oranına sahip olan hastalık anoreksiya nevrozadır. Her on anoreksiya nevroza hastasından biri, açlık, intihar, metabolik çöküş, kalp krizi veya böbrek yetmezliği nedeniyle ölmektedir. Bu yüzden, yukarıda belirtilen kriterler fark edildiğinde hasta çok yönlü bir tedaviye başlamalıdır. Hastanın kendiliğinden iyileşmesi mümkün değildir, profesyonel bir müdahale şarttır. Hastanın tedaviyi kabul etmemesi halinde hastaneye yatırılabilir.
Özetle, anoreksiya nevroza, modern tıbbın genel bir ilkesi olarak biyo-psikososyal model için güzel bir örnektir.
Genetik geçiş, beyin işlev bozuklukları vs. biyolojik, ana-baba-çocuk ilişkisindeki çarpıklıklar psikolojik, medya ve moda etkisi ise sosyal faktörler olmaktadır.
Bizi takip edin: