Dalkavukluk
Dalkavukluk… Nam-ı diğer, argo ifadeyle, “yalakalık” hakkında yazmak istedim bu defa. Sıklıkla kullandığımız bir terimdir. “Kişinin, işinin yolunda gitmesi, bir işin kendi arzusuna uygun olması veya bir kurumda veya kişisel ilişkide kendisine tanınan konumun sürmesi için, kendisinden üst durumda olan, örneğin kendisini işten çıkartması, kurumdan uzaklaştırması, terfi etmesini önlemesi veya daha düşük makam ve rütbeye indirilmesi yetkisini elinde tutan veya böyle yetkileri olan kişiler üzerinde etkili olabilecek kişilerin her arzusuna boyun eğmek, görüş ve düşüncelerini tartışmasız onaylamak.” Olarak tanımlanıyor… Kendimizde tanık olmadıysak etrafta bir yalaka mutlaka vardır, bildiğimiz… Nedir işin sırrı? Neden bir insan dalkavuk olur ki? Öbür taraftan niye bir dalkavuğa esir olunur? Yakın ölçekte bir bakalım… İlk akla gelen şey güvencesizlik, sonra kendine güvensizlik, ardından başkalarının sırtından geçinmeyi alışkanlık haline getirmek, kurnazlık vb. birçok olumsuz hal… Düşünsenize kolay yoldan işini sağlama almanın daha pratik bir şekli var mı? Bazı toplumlarda davranışın “norm” olduğuna tanık olursunuz. O toplumlardan biri de biziz diye aklınızdan geçmiyor değil, biliyorum! Genelleme yapmak gerekirse, tanımı icabı, işin ehline verilmediği, torpilin alıp başını gittiği, hakkın, hukukun yerlerde süründüğü, otoritenin benden başkasına geçit yok deyip her şeyi onaylamak istediği bir ortamda dalkavukluk gerçekten “zekice”, bir çare olabilir. Şaka şaka… Yalakalıkta zekâ ne gezer… İş başa düşünce o yolla elde ettiği pozisyon burnundan gelmez mi? Sürekli bir bilen aramaz mı? Sorumluluk kendisinde ve yetki otoritede… Arada sıkışıp kalmaz mı? Bir kere “evet efendim” (İngilizler tam da uygun bir ifadeyle yalakaya -Yes Man!- derler) dediği o büyüğe sürekli boyun eğmek zorunda kalmaz mı? Uykular kaçmaz mı? Kişilik silinmez mi? Ruh sağlığı iptal olmaz mı? Kurnazlık, fırsatçılık ya da daha farlı bir isim bulmak gerekir dalkavuğa özgü… Peki ya dalkavuğa teslim olan otoriteye ne demeli? İnsan ikide bir, “sende mi Brütüs?” Sendromuna yakalanmaz mı? Altının oyulduğunu gördükçe derin pişmanlıklar içinde kıvranmaz mı? Aslında dalkavuğun ne mene bir insan olduğunu bile bile ona hemen her istediğini verecek şekilde davranmaz mı? Karşılıklı güven sıfırın altında bir ısıda adeta morgda yaşamaz mı? İnsanın “vah vah!” diyesi geliyor… Bu oyunun sonu hüsranla bitmez mi? İnananlar için bir hatırlatma yapmak geldi içimden. Yüce Rabbimiz; “başkasına tapmayın!”, “şirk koşmayın!”, “işi ehline verin!” diye defalarca ve en kuvvetli ifadelerle uyarmaz mı? İnanın ya da inanmayın, son söz şu olmalı bence, madem argo başladık argo bitirelim; kısa yoldan, yalakalık yaparak bir noktadaysanız, en kısa zamanda geri vitese takıp o ölüm açmazından kurtulmak için daha ne bekler insan?
Bizi takip edin: