Depresyon tedavisinde bir karşılaştırma çalışması: Derin TMS ve Klasik TMS
Depresyon, dünya genelinde bireylerin yaşam kalitesini olumsuz etkileyen ve ölümcül sonuçlara yol açabilen yaygın bir ruhsal bozukluktur.
Majör depresif bozukluk (MDD), tedaviye dirençli durumlar da dâhil olmak üzere, günümüzde hem geleneksel hem de yenilikçi yaklaşımlarla ele alınmaktadır. Yürütülen bir çalışmada Derin Transkraniyal Manyetik Stimülasyon (dTMS) ve yüksek frekanslı tekrarlayan transkraniyal manyetik stimülasyon (HF-rTMS) tekniklerinin etkililiği ve güvenliği ele alınmış, bu iki yöntemin MDD tedavisindeki rolü kapsamlı bir şekilde incelenmiştir.
Yürütülen araştırmanın kapsamı ve bulguları
Bu sistematik inceleme, 203 hastanın yer aldığı iki yüksek kaliteli rastgele kontrollü çalışmayı (RCT) değerlendirmiştir. Katılımcılar, sol dorsolateral prefrontal kortekse (DLPFC) uygulanan dTMS ve HF-rTMS tedavileri ile desteklenmiştir.
Tedavi süresi iki ila dört hafta arasında değişmiş, dTMS grubunda yanıt oranı %60 iken HF-rTMS grubunda %41,7 olarak kaydedilmiştir. Ancak, remisyondaki (remisyon: hastalığın gerilemesi durumu) fark anlamlı bir seviyeye ulaşmamıştır. Bu farklılıklar tedavi seanslarının sayısı, stimülasyon yoğunluğu ve toplam nabız miktarı gibi teknik detaylarla ilişkili olabilmektedir.
Filipčić ve arkadaşlarının çalışmasında, dTMS’nin 20 seans sonunda HF-rTMS’ye kıyasla anlamlı derecede daha yüksek bir tedavi yanıt oranı sağladığı bildirilmiştir. Ancak, Yang ve arkadaşlarının çalışmasında, 10 seans sonrasında iki yöntem arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır. Bu durum, daha uzun tedavi süreçlerinin dTMS’nin etkinliğini arttırdığına işaret etmektedir.
Teknik farklılıklar ve avantajlar
dTMS, H1 tipi bobini kullanarak daha derin beyin bölgelerini etkileyebilecek bir elektrik alanı oluşturur. Bu özelliği sayesinde beyaz maddeyi daha etkili şekilde harekete geçirebilmekte ve sinirsel bağlantıları iyileştirebilmektedir.
HF-rTMS ise genellikle yüzeyel etkilere sahiptir ve daha sınırlı bir elektrik alanı oluşturur. Çalışmalarda, dTMS grubunda kas seğirmesi ve çene ağrısı gibi yan etkilerin daha sık gözlemlendiği, ancak bu yan etkilerin ciddi olmadığı rapor edilmiştir. Her iki teknik de baş ağrısı ve baş dönmesi gibi hafif yan etkilerle özellikle iyi tolere edilmektedir.
Ayrıca, dTMS’nin daha derin beyin yapılarına ulaşabilmesi, Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB) gibi rahatsızlıklarda da umut vaat eden bir tedavi olarak öne çıkmasını sağlamaktadır. Buna karşın, HF-rTMS daha yaygın olarak kullanılan bir yöntem olup, uygulaması daha az yoğun kaynak gerektiren bir seçenek olarak düşünülmektedir.
Klinik öneriler ve gelecekteki yönler
dTMS, MDD tedavisinde HF-rTMS’ye göre daha yüksek bir yanıt oranı sunmaktadır. Ancak, her iki yöntemin de güvenli olduğu ve önemli bir risk taşımadığı vurgulanmıştır. Klinik uygulamada, dTMS’nin daha uzun tedavi süreçleri ve bireyselleştirilmiş yaklaşımlar ile daha etkili olabileceği göz önünde bulundurulmalıdır. HF-rTMS ise daha kolay erişilebilir ve uygulaması hızlı bir alternatif olarak öne çıkmaktadır.
Çalışmanın öneriler kısmında da belirtildiği üzere gelecekte, daha geniş kapsamda ve uzun vadeli etkileri inceleyen rastgele kontrollü çalışmalar yapılması gerekmektedir. Bu çalışmalar, her iki yöntemin en uygun uygulama parametrelerini belirlemeye yönelik önemli bir adım olacaktır.
Klinik karar verme süreçlerinde, bireysel hastanın ihtiyaçlarına göre tedavi seçimi yapmak kritik bir öneme sahiptir. Derin Transkraniyal Manyetik Stimülasyon (dTMS) ve yüksek frekanslı tekrarlayan transkraniyal manyetik stimülasyon (HF-rTMS), umut vaat eden bu tedavi yaklaşımlarıyla, depresyonla mücadelede önemli katkılar sunmaya devam etmektedir.
KAYNAKÇA:
– Zhang, N., Mo, Y., Lan, XJ. et al. Efficacy and Safety of Deep Transcranial Magnetic Stimulation Versus High-Frequency Repetitive Transcranial Magnetic Stimulation for Major Depressive Disorder: A Systematic Review. Curr Behav Neurosci Rep 11, 237–245 (2024). DOI: 10.1007/s40473-024-00281-y
Bizi takip edin: