Depresyon
Depresyon, psikiyatrinin majör sendromlarından birisidir. Kişi hayattan zevk alamamaktadır. Bu durum ölmek istemeye dek şiddetlenebilir. İntihar fikirlerine, kimi zaman, sevdiklerini, bu acımasız hayattan kurtarmak adına öldürme fikirleri de eşlik edebilir. Derin bir suçluluk, yetersizlik, günahkarlık hisleri vardır. Bütün kötülüklerin sebebi kendisidir. Kendisini suçlayıcı o ruhsal alemde dış dünyaya konsantre olmakta ciddi sorun yaşarlar. Hep kendileriyle meşguldürler. “Gelecek” ve “şimdiki zaman” yoktur. Geçmişte yaşanmaktadır.
Depresyon sürecinde, olan bitene dikkat verilemediği gibi, dikkat ve hafızada da sorunlar yaşanmaktadır. Gerçek dünyadan kopuş o kadar ileri noktalara varabilir ki, kişi bir takım hezeyan ve halüsinasyonlar ortaya koyabilir. Suçlayıcı nitelikte sesler işitebilir veya duygusal durumuyla ilintili bir takım gerçekdışı fikirlere kapılabilir.
İştahsızlık, uykusuzluk ve cinsel istekte belirgin azalma tablonun diğer elemanlarındandır. Aslında şöyle bir bakmakla (inspeksiyon) depresyonu tanımak, deneyimli bir hekim için çoğu zaman kolaydır. Omuzlar düşmüş, kaşlar çatılmış, göz göze temastan kaçınan bir hal içindedirler.
Depresyona sık rastlandığı söylenebilir. Araştırmalar farklı sonuçlar ortaya koysa da, yaklaşık on kişiden birisi hayatında en az bir depresif nöbet geçirmiştir. Kadınlarda erkeklerden biraz daha fazla rastlanır.
Depresyon sebepleri
Depresyon için değişik sebepler ileri sürülmektedir. Bunlardan bir kısmı tamamen biyolojik gerekçelere dayanır. Diğer bir kısım ise psiko-sosyal gerekçeler ileri sürer. Bence bu iki görüşün elde ettiği veriler birlikte ele alınmalı ve hastalık biyo-psiko-sosyal bir bütünlük içinde değerlendirilmelidir.
Biyolojik veriler 1950’li yıllardan itibaren dikkat çekici olmuştur. Beyinde noradrenalin düzeyini düşüren bir hipertansiyon ilacını kullananlarda ortaya çıkan depresyon sıklığı gözlenmiş ve depresyonun beyin kimyası ile ilişkisi anlaşılmaya başlanmıştır. Sonraları diğer kimyasal maddelerin rolü incelenmiş ve serotonin yetersizliği ile depresyon arasındaki ilişki ortaya konmuştur. Bununla yetinilmemiş, bir çok nörotransmitter (iki sinir arasında ileti sağlayan kimyasal madde) ile depresyon arasında ilişki saptanmıştır.
Tüm veriler bir arada ele alındığında anlaşılan odur ki, beyin kimyası belirli bir denge durumundan farklı bir dengeye geçmekte, o esnada da kimyasal maddeler başlangıç denge konumuna dönmek için ya az ya da fazla çalışmaktadır. Psikososyal veriler ise 1950 öncesinden elde edilmeye başlanmıştır.
Birçok analizden sonra anlaşılmaktadır ki, kişi öfkesini içselleştirmekte yani kendisine yönlendirmektedir. Bu perspektifin temel dayanaklarından birisi yakınlarını kaybedenlerde ortaya çıkan yas tablosunun varlığıdır. Kaybedilen kişi (obje) introjekte edilmektedir. İçselleştirilmektedir.
Acı veren o içerdeki varlıktan kurtulma çabası tamamen bilinç dışında yaşanmaktadır. Yani kişi kendinden kurtulmak ister bir görünüm sergilese de aslında temel arzu içinde taşıdığı acı veren o objeden kurtulma dürtüsüdür. Her iki görüşü birlikte ele aldığımızda, anlıyoruz ki biyolojik parametreler, psişik senaryoların emrine girmektedir. Aynı rüyalarda olduğu gibi… Biyolojik ve psikosoyal faktörler birlikte alınmadan tablonun içinden çıkmak olanaksız görünmektedir.
Depresyon tedavisi
Depresyon tedavisinde bir çok yöntem vardır. Bunlar ilaçla tedavi, psikoterapi, r-TMS, Derin TMS, elektroşok tedavisi ve diğerleri olarak sınıflandırılabilir. Tablo çok şiddetli ise, intihar riski gözleniyorsa, veya burada tanımlanması mümkün olmayan sayısız olasılıktan birisi olarak hekim uygun buluyorsa EKT çok etkili bir girişimdir.
Depresyon tedavisinde ilaçların etkisi bir kaça hafta sonra başlar. Tedaviye cevap bir takım ölçeklerle izlenebilir. 4-8 haftada %50 iyilik tedaviye cevap anlamına gelir.
Psikoterapi ise daha uzun sürede etki gösterir. Özellikle davranışçı-bilişsel terapi ile ilaç tedavisinin birlikte uygulandığı durumlar diğer yöntemlere göre daha yüz güldürücü bulunmaktadır. Diğer tedavi yaklaşımları yukarda saydığım durumlara cevap vermeyen olgularda denenebilir. Bunlardan birisi Transkranial Manyetik Uyarım (TMU) tedavisidir.
Depresyon tedavisinde kullanılan etkili yöntemlerden olan TMS ve Derin TMS ilaçsız ve cerrahi olmayan bir müdahaledir. Kafatasına yerleştirilen bir mekanizma ile kafatasının altına manyetik atımlar gönderilerek beyindeki hedef bölge fiziksel olarak uyarılır.
Bizi takip edin: