Hastalıklı hırs
Hastalıklı hırs… Hayatımızı yönlendiren önemli dürtülerden birisidir hırs. Tabiata üstün gelmek isteyen dağcı, insanlara üstün gelmek isteyen politikacı, kendi rekorunu kırmak isteyen sporcu.. Hepsinin ortak noktası hırslarıdır… Benim sözüm onlara değildir. Patolojik (hastalıklı) hırsadır itirazım. Doping yapmalar, belden aşağı vurmalar, rakibinin kirli çamaşırlarını ortalara dökmeler… Ne iğrenç şeyler! Herkesi kendisi gibi bilip insanlardan korkuya yol açar hastalıklı hırs… Yıkıcıdır… Ne de güzel söylemiş atalarımız; “Az tamah çok zarar verir!” diye…
Yeni bir psikoterapi tekniği geliştirmek istesem, insanların hastalıklı hırslarının ve o hırslara göre yapılandırılmış hayat hikayelerinin farkına varmalarını sağlamaya çalışırdım… Gerçekten öyledir. Bir hırs uğruna heba edilmiş ömürler vardır. Sadece kendi ömürlerini heba etmekle kalmazlar. Sevenlerinin hayatını onlara zindan etmekten geri durmazlar. Umursamaz, yakarlar…
Hele bir de yetki sahibi ise patolojik hırslı beyin, affetmez tüm insanlığa dar eder dünyayı…Örnek mi yok? Hitler en yakını mesela… İnsanoğlu yaratılıştan hırslıdır… Eyvallah… Ama en büyük mücadele kendisine karşı değil midir? O halde nedir bu patolojik hırsa methiye?
Ne kadar hırslıysanız o kadar başarılı olursunuz anlamındaki ilanlara da bir bakın.. İnanamazsınız küçücük bir söz, bir ima, bir bakış öyle ateşler ki ruhları. Hastalıklı hırs kaplar her yanı… “Sen o işi asla başaramazsın” diyen bir hoca bir ebeveyn, bir arkadaş adeta marşa basar. Öyle bir an gelir ki; saatte üç yüz kilometre hızla giden motosiklet sürücüsü gibi her şeyin silindiğini görürsünüz. İş o noktaya gelir ki; hedef bile silinir, görünmez olur. Kaybolur. Neden yola çıktığınızı, marşa kimin, neden, ne zaman bastığını unutur gidersiniz. Kimlere, nelere ne zarar veriyorsunuz, yaptığınız işin kime ne faydası var artık bilemezsiniz. Önem de vermezsiniz. Adrenalin, endorfin vs tüm benliği esir alır adeta… Ama gün gelir duvara tosladığınızda aklınız başınıza gelir. Anlarsınız hanyayı Konya’yı, hırsınıza esir düştüğünüzü anlarsınız.. Ama ne yazık ki, o farkındalık çoğu zaman, andan kısa sürecektir. Ve patolojik hırs dizginleri yine ele alacak tüm ruha hakim olacaktır.
Peki, ne yapmalı da bu hastalıkla başa çıkmalı? Tabiata, insana ya da kendimize üstünlüğü, savaşı değil, onlarla barış içinde işbirliğini aramalı.. İngilizlerin “will power” dediği, iradeyi o yönde kullanmalı.. Başkalarının mutluluğundan, barıştan yana olmalı. Hedefe yıkmayı, bel atlı işler çevirip kötülük etmeyi değil iyilik etmekten zevk almayı koymalı. Belki de en kestirme ifadeyle; makam, mevki, para-pul, güç sahibi olmak için değil iyilik için yarışmalı…
Bizi takip edin: