Müslüm Baba: Kalbiyle Söyleyen, Kainatın Dinlediği Adam
Şarkılarını defalarca ve defalarca dinleyenlerden bir psikiyatrist olarak, dün gece izlediğim Müslüm Baba filminden sonra bu yazıyı kaleme almaya karar verdim. İnsan ruhundan iyi kötü anlayan birisi olarak bunu bir vazife bildim. Bir yandan da benden daha iyi yapacakları kışkırtmak istedim…
Ortada Allah vergisi bir yetenek, onu ortaya çıkaran bir usta, evlat sevgisiyle dolup taşan, empatik ve teşvik eden bir anne, psikopat bir baba, içinden çıkamadığı bir baba-oğul ilişkisi, yaşayamadığı gençliğinden hayatının sonuna dek taşıyabildiği, kadına ve sevgiye verdiği o dehşetli değer ve saygının canlı göstergesi olan ve de sahip olduğu tek değer olarak bir Muhterem Hanım, sorumluluğunu üstlendiği bir kardeş. Rol model olduğu bir gariban gençlik, ideal olarak seçtiği bir Yunus Emre vardı. Müslüm Baba’nın hayatının ekseninde yer alan kahramanlar onlardı…
İlgili herkesin malumu, kahırlar içinde geçen bir hayat ancak bu kadar yüceltilebilirdi. Babası hayatını karartmış ama o asla el kaldırmamıştı. Nedeni, belli ki, Allah korkusu, utanç kaygısı idi. Öyle ki, bu duruş, kanımca, birtakım savunma mekanizmaları ile açıklanamayacak bir engelleyici güçle mümkün olacaktı.
Aslında hayatında büyük laflar etmekten hoşlanmayan bir adamdı o… Ama ettiği her laf, psikolojik içeriği ile, aslında çok anlamlı ve büyüktü…
Gülhane Parkı konserinden sonra “Kendini jiletleyenler için ne diyorsunuz?” diyenlere “Yas tutuyorlar.” demesi mesela.. Hayatı yas tutmakla geçen bir insanın kitlelere kendini yansıtması, onlardaki acıyı yaşaması değil de neydi ki… Gerçekten, annesine, kardeşlerine, ömrü yas tutmakla geçmişti.
Babası, annesini öldürdüğü anda, alkole başlaması, eşine karşı zaman zaman gösterdiği şiddet eğilimleri agresyon gösterenle özdeşleşme idi. Bu, büyük travmalara maruz kalanlar için bir kuraldı.
İnsan ayırt etmeyen, tribünlere oynamayan bir sanatçı idi… Sevenlerinin eleştirilerine rağmen, pop müzik denemeleri oldu, Toplumun her kesimine hitap etti. Müzik onun için kalpten kalbe giden bir evrensel titreşimdi.
Şöhret ve para ana mesele olmadı. Ama kainata ulaşabilmek için bunları çok iyi kullandı.
Kendisini bıçaklayanı bağışladı. Oradaki sevgi-nefret ikilemini gördü. Bir manevi “Baba” olarak babaya karşı taşınan o kargaşayı hissediyor, biliyor ve anlayışla karşılıyordu.
Hayatı bir dersti… Geçmişi yok etmenin imkansızlığını vurgulayan. Tek çıkar yolun o geçmişten eserler yaratmak olduğunu saptayan.
Tam ve gerçek bir başarı öyküsü yazmıştı. Amerikalıların sonradan görme özürlü olan sanatçısı Ray Charles’ı ile bizim Müslüm Babamızın dinamikleri ne kadar da benziyordu. İşitme engelli bir sanatçı olarak sesine hakimiyeti falan gözden kaçmayacak bir yetenekti. Müzikolog olmaya gerek kalmadan, kolayca anlaşılabiliyordu.
Müslüm Baba, sevgisini, öfkesini, geçmişten taşıdığı neyi varsa hepsini kalbine yüreğine vermiş orada yakmış ve yakmıştı. Kül etmeden….
Baba, “Evlat” şarkısıyla evlatlarına vasiyetini bırakmıştı. Dürüst olmayı, insancıl olmayı, ümitli olmayı, gayesiz olmamayı vasiyet etmekteydi.
Bugün batarsa güneş yarın yeniden doğar
Her gecenin sonunda bir sabah vardır evlat
Sakla umutlarını yıkılıp kalma sakın,
Ümitsiz ve gayesiz yaşamak zordur evlat…
Sev bütün insanları say bütün insanları
Kin gütme, unut gitsin geçmişte olanları
Dürüst ol, insancıl ol, düşün öbür dünyayı.
Bir karıncayı bile incitme sakın evlat
Evlat, insan ol evlat
Geçmişten geleceğe yaratılmış ne varsa
Unutma ki hepsinin bir sahibi var evlat
Kul kaderini yaşar bahtında ne varsa
Düşmez kalkmaz bir Allah unutma sakın evlat.
Müslüm Baba, insanımızın sorunlarını, onlardan çıkış yollarını, değerlerini, ödüllendirdiği çabaları gösteren muhteşem bir örnektir.
Gönüllerimizi fethetmiş bir insan olarak hakkında kütüphaneler dolusu yazılacaktır. Yazılması gerekmektedir.
O’nu çok seviyor, özlüyor ve rahmetle anıyorum…
Bizi takip edin: