Nefes almanın algısı
Algılama (perception), duyu organları ve duyusal sistem kapsamında “duyumsama (sensation)” işlemine tabi tutulmuş olan uyarıcıların anlamlandırılarak tanınması sürecidir ve bu süreç duyusal girdilerin yorumlanmasını ve tutarlı bir bütün olarak fark edilmesini sağlar. Algılama süreci uyarıcıların düzenlenmesini ve anlamlı bilgi şeklinde yorumlanmasını içerir. Duyumsama (sensation) ise canlıların dış veya iç uyarıcılarla etkilenmesi sonucunda oluşan deneyimlere denir.
Otago Üniversitesinde yürütülen bir çalışmada pandemi döneminde ortaya çıkan tedirginliklerin, anksiyete bozuklukları üzerinde gözle görülür bir artışa neden olduğu belirlenmiştir. Ayrıca yapılan güncel çalışmalarda değişen solunum algısının kaygı durumlarında artışa yol açabileceği bildirilmektedir.
Neuron dergisinde yayınlanan makalede araştırmacılar özellikle anksiyetenin geri beslenebilir ve muhtemelen olumsuz bir duygu sarmalını başlatarak daha da fazla kaygı yaratabilen bedensel semptomlarını (kalp atış hızı, avuçlarda terleme, hızlı nefes alıp-verme vb.) incelemektedirler.
Bu çalışmada katılımcılar (düşük kaygılı otuz sağlıklı ve orta düzeyde kaygılı otuz kişi) kan oksijenasyonu ve akışındaki değişiklikleri değerlendirmek için, bir beyin görüntüleme oturumu esnasında birer anket ve iki nefes alma görevini yerine getirmişlerdir.
Çalışmayı yürüten Dr. Olivia Harrison, daha yüksek düzeyde kaygıya sahip olan kişilerin, daha düşük kaygı düzeyine sahip kişilere kıyasla nefes alma algılarını değiştirdiğini bulduklarını, aslına bakılırsa nefeslerindeki değişikliklere karşı daha az hassas ve bedenlerini ne kadar iyi algılayabildikleri konusunda içgörülerinin azalmış olduğunu ve gelecekte nefeslerine ne olacağını tahmin ederken beyin aktivitelerinin değiştiğini belirtmektedir.
Vücudumuzla çok “uyumlu” olduğumuza inanabiliriz, ancak gördüğümüz şey, kaygının aslında nefes almamızdaki değişiklikleri fark etme yeteneğimizi azaltabileceğidir. Bu gerçekten önemli bir mesele çünkü kaygıdan dolayı ne zaman daha hızlı nefes aldığımızı fark etmezsek, o zaman baş dönmesi gibi başka semptomlara daha kolay sahip olabiliriz ve eğer vücudumuzda neler olup bittiğini fark etmezsek, bu belirtiler bizi daha da kötü hissettirebilmekte ve kaygılandırabilmektedirler.
Sadece bu bilgiden yola çıkılarak vücudumuz ile kurduğumuz doğru bir bağın (ki bu dünyada her birimiz bedenleri ile var olan canlılarız) beyin ve vücut arasındaki iletişimin kaygıyla nasıl bozulmaya başlayabileceğini de göz önünde bulundurarak destek sunabileceğimizi göstermektedir. Bu da demektir ki insanların bedenlerini daha iyi algılamaları ve daha fazla kaygıya sebep olan semptomların aza indirgenmesi adına kullanılabilecek yöntemler aracılığıyla olumsuz kaygı döngüsünü kırmalarına yardımcı olunabildiği gibi tedavileri iyileştirmeye de katkıda bulunulabilecektir.
Zaten hali hazırda doğu tıbbının, yüzyıllardır mental sağlığı iyileştirmek için nefes almayı bir araç olarak kullandığını; yoga, meditasyon ve egzersiz gibi şeylerin bizi sakinleştirmeye ve kaygılarımızı azaltmaya yardımcı olabileceğini bilmekteyiz.
KAYNAKÇA:
– Harrison, O. K., Nanz, L., Marino, S., Lüchinger, R., Hennel, F., Hess, A. J., … & Stephan, K. E. (2021). Interoception of breathing and its relationship with anxiety. bioRxiv.
Bizi takip edin: