Yaşam şekli ve yalnızlık
Yalnızlık, yalnız hissetmenin öznel sıkıntısıdır ve refah üzerinde güçlü bir etkiye sahiptir. Eğer kişinin sosyal bağlantıları, arzuladığı niceliği veya niteliği karşılamıyorsa yalnızlık duygusundan bahsederiz. Yalnızlık evrenseldir ve insan türünü tehlikeli izolasyondan korumak için bir sinyal mekanizması olarak evrimleşmiş olabilir. Bununla birlikte yalnızlık, bir bireyin bilişsel değer ve beklentileri çerçevesinde kişinin sosyal bağlantılarının anlamına ilişkin bir yargıyı içeren öznel duygudur.
Geçtiğimiz on yıllar boyunca yalnızlık aile yapısındaki, işyeri ilişkilerindeki, dijital bağlantılılıktaki, yerleşik yaşamdaki ve kentsel sosyal yaşam tarzlarındaki hızlandırılmış derin değişikliklerin bir sonucu olarak hızla artmış olabilir. Yalnızlık sadece sosyal etkileşimlerin niceliğini ve kalitesini etkilemekle kalmıyor değerlerimiz ve beklentilerimizi de etkiliyor.
Yakın zamanda yapılan anketler, ABD, Japonya ve Avrupa’da her on yetişkinden bir veya ikisinin yalnız hissettiğini bildirmektedir.
Yalnız insanların daha yüksek depresyon ve anksiyete oranları, bilişsel bozukluk ve bunama gibi sağlık sorunlarının yanı sıra motor işlev bozuklukları, hipertansiyon, kardiyovasküler ve serebro-vasküler hastalıklar, obezite ve uyku sorunları yaşama olasılığı daha yüksektir. Yalnızlık aynı zamanda hareketsiz yaşam, sigara veya madde bağımlılığı gibi sağlıksız yaşam tarzları riskini de artırır.
Yalnızlığın psikolojik belirleyicilerinin daha iyi anlaşılması, gelecekteki tamamlayıcı müdahaleler için etkili hedefler sunacaktır.
Yapılan bir çalışmada araştırmacılar yaşam anlamının (Tutarlılık duygusu, hayattaki amaç, hayatla etkileşim) bilişsel, duygusal ve motivasyonel alt bileşenlerini ayırt ederek, yalnızlığı öngörmedeki katkısını değerlendirmeyi ve onu diğer iyi bilinen belirleyicilerle karşılaştırmayı amaçlanmıştır. Bu belirleyiciler; sosyodemografik (cinsiyet, yaş, eğitim düzeyi), yaşam tarzı (beslenme, egzersiz, bilişsel etkinlik, uyku), genel sağlık (ruh sağlığı, bilişsel sağlık, fiziksel sağlık) ve sosyal bağlılıktır (sosyal etkileşim, ev içi yaşam).
Bu kesitsel çalışma sonucunda yetişkinlikte düşük yaşam anlamı puanları ile yüksek yalnızlık duyguları arasında güçlü bir ilişki gözlemlenmiştir. Düşük genel sağlık ve yaşam anlamı puanı, yalnızlıkla ilişkili en önemli faktörler olarak bulundu. Ayrıca, yalnızlığın anlamlı yordayıcıları, düşük sosyal bağlılık ve sağlıksız yaşam tarzlarıydı. Ancak, uyku kalitesi dışında sosyo-demografik faktörler ve yaşam tarzları yalnızlık ile çok az ilişkiliydi. Buna karşılık, sosyal bağlılık grubunda, ev içi yaşam (birlikte yaşadığımız kişiler) ve sosyal etkileşimler (aile ve arkadaşlarla sayı ve sıklık) yalnızlık ile ilişkili değildi.
Sonuç olarak sosyal bağlılık ve ruh sağlığı gibi iyi bilinen risk faktörlerine ek olarak, bireylerin psikolojik yapılarının yalnızlığın belirleyicileri olarak dikkate alınması önemlidir. Modern toplumlarımızın yalnızlığa karşı yürüttüğü savaşta bir bireyin anlamlı, tutarlı yaşamsal planının yapılması toplum refahını arttırabilir.,
KAYNAK:
– Macià, D., Cattaneo, G., Solana, J., Tormos, J. M., Pascual-Leone, A., & Bartrés-Faz, D. (2021). Meaning in Life: A Major Predictive Factor for Loneliness Comparable to Health Status and Social Connectedness. Frontiers in psychology, 12, 260.
Bizi takip edin: